Kendisinden evvel gelen hat sanatı üstatlarının birikimlerinden istifade etmiş ve bu birikimler vesilesi ile gelecek nesiller için hat sanatı adına zemin hazırlamış dahi bir hat sanatkârı olan Ebü’l Mecd Cemâleddin Yâküt b. Abdullah el-Müsta’sımî er-Rûmî.

Aynı devirde kendisi ile aynı ismi taşıyan başka sanatkârların da olması sebebiyle karışıklıklar olmuş ancak künyesi onu diğer sanatkârlardan ayırmıştır.

Künyesinde bulunan Rûmî ve Müsta’sımi, küçük yaşlarda Rum diyarından Bağdat’a getirilerek son Abbasi halifesi olan Müsta’sım Billâh tarafından satın alınması sebebiyle eklenmiştir.

(Yâküt el-Müsta’sımi’nin reyhâni hatla yazdığı mushaftan bir sayfa: Fatiha Suresi 1-7; Bakara Suresi 1-3. ayetler)

Tavaşi (hadım) olan Yâküt köle olarak saraya alındıktan sonra Müsta’sım kendisi ile bizzat alakadar olmuş ve disiplinli bir eğitim almasını sağlamıştır. O döneme ait ilimlerin yanı sıra Arap dili ve edebiyatı ve Hat sanatı alanları ile de alakadar olmuştur.

Hat sanatına olan ilgisi onu daha çok bilgi edinme yoluna itmiş ve Müsta’sım’ın nedimelerinden ve kütüphanesinin müdürü olan musikişinas Safiyüddin Abdülmü’min el-Urmevi’den eğitim alarak üstün bir başarı göstermiştir. Daha sonraları İbni Habib’den de ders alarak kendisinden istifade etmiştir.

Yâküt geleneksel usülde yazı öğrenimini tamamladıktan sonra asıl gelişmesini zamanın üstatları olan birçok hat sanatkârının yanı sıra İbn Mukle ve bilhassa İbnü’l Bevvâb’ın eserleri üzerinde yaptığı incelemelerin sonunda onların en güzel harflerini seçerek kendi zevk ve sanat gücünü de ortaya koymak suretiyle yeni bir üslup oluşturmuştur.

Her yazı çeşidine göre kalem ağzı meylini yeniden belirlemiş, İbn Mukle ile belirmeye başlayan altı çeşit yazının kesin klasik nisbet ve ölçülerini ortaya koymuştur. Böylece Yâküt ekolü ortaya çıkmış, harflerin bünyesi kendi kalem noktasına göre boy ve enleri, çanakların derinlik ve genişlikleri, nûn, kaf, yâ gibi harflerde yapılan keşidelerin uzunluğu ve derinliği, satır düzeninde harf ve kelimelerin aralıkları, harflerin birbirine olan bağlantıları belirlenerek yazı en güzel ahenge ulaşmıştır. İbnü’l Bevvâb ekolü ile karşılaştırıldığında aradaki fark açık bir şekilde görülmektedir.

Bu üslûbun farklılığı bütün yazı çeşitlerinde görülmekle beraber, bu ekolde özellikle reyhani yazılar klasik form ve güzelliğine ulaşmıştır. Sülüs ve nesih yazıları ise klasik formları belirlenmiş olmakla beraber, bu yazılar altın çağına Osmanlı döneminde ulaşmıştır.

Yâküt’un en büyük destekçisi olan halife Müsta’sım ona her türlü imkânı sağlamış, varlık ve bolluk içinde bir hayat sürmüştür.

Bağdat’ın sanat, bilim ve irfan çevrelerinde adından sıkça söz ettirmiş ve hak ettiği değeri fazlasıyla görmüştür. Abdülkâdir-i Geylani (r.a) hazretlerinin sohbetlerinde bulunmuş; onun sevgi ve takdirini kazanmıştır.

Abdülkâdir-i Geylani hazretlerinin Yâküt’a gösterdiği bu yakınlığı çekemeyenler, “Bir kâtibe neden bu kadar değer veriyorsunuz?” Deyince Geylani hazretleri, “Yâküt’un parmaklarında Kur’an’ın nuru parlamaktadır” diye karşılık vermiştir.

(Yâküt el-Müsta’sımi tarafından nesih hatla yazılmış Bakara Suresi 25-27. ayetleri)

Hicri 656 (1258) senesinde Hülâgü Han’ın Bağdat’a girmesiyle zor ve sıkıntılı günler başlamıştı. Yâküt bu zor ve sıkıntılı günleri bir caminin minaresine gizlenerek geçirmişti. Ancak bir müddet sonra diğer âlim ve sanatkârlar gibi Yâküt’ta Hülâgü ve Abaka Han’ın bilhassa Alâeddin el-Cüveyni ve kardeşi Şemseddin el-Cüveyni’nin yakınlığını kazanarak büyük saygı görmüş ve desteklerini almıştır. Bundan sonraki hayatı oldukça verimli geçmişti. Birçok talebe yetiştirmiş ve Mushaf yazmıştı.

Yâküt, çeşitli İslam ülkelerinden birçok talebe yetiştirmiştir. Aklâm-ı sittenin her birini öğrettiği altı talebesi kendisiyle beraber “esâtîze-i seb’a” yani “yedi üstat” diye anılmıştır. Her biri bir yazıda uzman olmakla beraber birçok yazı tipine de hâkimdirler. Talebeleri üstatlarının yazı üslubunu farklı İslam ülkelerinde yaymış ve bu yazı üslubuna da Yâküt üslubu demişlerdir.

Yâküt’un bu altı talebesinin isimlerini sayacak olursak; “Ergûn b. Abdullah Kâmil, Şeyh Ahmed b. Sühreverdî, Mübârekşah es-Süyûfi, Mübârekşah b. Kutb, Abdullah b. Mahmûd es-Sayrafi, Nasrullah et-Tabîb’dir.”

Yâküt üslubuyla günümüze ulaşan eserlerin çoğu Kur’an-ı Kerim’dir. Rivayete göre 1001 Kur’an yazdığı söylenir. Kütüphanelerde kayıtlı olan Mushaflar arasında en çok Mushaf yazmış olan hattat Yâküt el-Müsta’sımi olarak kabul edilir. Ancak kendi imzasını taşıyan eserlerin yanı sıra ona ait olmayan teberrüken ve takliden yapmış olduğu ancak altında kendi imzası olan birçok eserlerde mevcuttur.

Yâküta ait olduğu tespit edilmiş olan eserlerin bulunduğu müze ve kütüphaneler şunlardır:

Yirmi iki adedi Topkapı Sarayı Müze Kütüphanesi’nde olmak üzere, İstanbul üniversitesi kütüphanesi, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Chester Beatty Kütüphanesi, Yale Üniversitesi Kütüphanesi, Süleymaniye Kütüphanesi, Konya Mevlânâ kütüphanesi, Kahire Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Meşhed İmam Rıza kütüphanesi, Tahran kütüphane-i Saltanati, İran Bastan Museum, Paris Bibliotheque Nationale de France’de sülüs, nesih ve muhakkak hatlara yazılmış Mushaf-ı şerif ve cüzler bulunmaktadır.

(Yâküt el-Müsta’sımi’nin muhakkak hatla yazdığı Mushaf-ı Şerif’ten bir sayfa:       Bakara Suresi 142. ayet)

Bu kütüphane ve müzelerde Mushafların yanı sıra başka ayet ve hadisleri içine alan kıta ve murakka’lar; güzel, hikmetli ve özlü sözlerden meydana gelen mecmualar ve risâleler de bulunmaktadır.

Yâküt üslubu hat sanatında yeni bir çağ açmış ve bu üslup iki asra yakın devam etmiştir. Yâküt’un vefatından sonra talebeleri vesilesi ile yayılan bu üslup Osmanlı dönemine de damga vurmuştur. Şeyh Hamdullah etrafında oluşan Osmanlı ekolü, Yâküt üslubu baz alınarak yürütülmüştür.

Osmanlı hat ekolü 2. Bayezid’in hazineden çıkarıp Şeyh Hamdullah’a verdiği Yâküt’un yazı örneklerinden yedi kıta üzerinde yaptığı uzun, yorucu çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise “hat güneşi” olarak övülen Ahmed Karahisâri bu ekole kapılmamış ve Yâküt el-Müsta’sımi ekolünü benimseyerek yazı güzelliğini zirveye çıkarmıştır. Yâküt üslubu Ahmed Karahisâri vesilesiyle altın çağını yaşamış, bu çağ aynı zamanda da Yâküt üslubunun son çağı olmuştur. Bu üslup zamanla yerini Şeyh Hamdullah ekolüne bırakmıştır.

Ancak Yâküt Üslubu unutulmamış ve İran’da bu üslup kullanılmaya devam etmiş ve birçok eserler ortaya çıkmıştır.

Yâküt tarzı mushag kitâbeti Osmanlılar’a kadar İran sahasında, Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Timurlular, Safeviler ve Memlüklüler zamanında çok güzel örnekler vererek devam etmiştir.

Oldukça ilerlemiş yaşına rağmen talebe yetiştirmeye ve eserler vermeye devam etmiştir. Hat sanatı adına yapmış olduğu yenilikler ile gelecek nesillere sanatı ile örnek olmuştur. Yapmış olduğu bunca eseri geride bırakarak 667 (1268) yılında Bağdat’ta vefat etmiş, Ahmed b. Hanbel’in Mekâbir eş-Şüheda’ da bulunan türbesinin yanına defnedilmiştir.