Celâl ve ikrâm sahibi Allah-ü Teâlâ’ya hamd-ü senâlar olsun. Allah’ım, teşrifleriyle dünyayı nûra gark ettiğin Efendimiz Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) ve O’nun âline ve ashabına salât ve selâm eyle.

İbn-i Sa’d, “et-Tabakâtü’l-Kübrâ” eserinde nakleder ki:

“Selmân-ı Fârisî (r.a.) son derece mütevâzı ve kanaatkâr bir hayat yaşamıştı. O, Medâin’de vali bulunduğu ve çoğu devlet memurundan daha fazla gelire sahip olduğu halde günlük hayatı, son derece sadeydi. O, köle olduğu zaman nasıl giyinip geziyorsa, Medâin valisi olduğu zaman da aynı hal üzere devam etmişti. Eline geçen parayı sadaka olarak verir ve kendi emeğiyle kazandığından başkasını yemezdi. Tanımayan birisinin, onun vali olduğunu anlaması mümkün değildi.

Bir gün Medâin sokaklarında yürürken, Suriye tarafından gelen bir tüccar, üzerinde alelâde bir aba ile gördüğü Hz. Selmân’ı (r.a.) çağırarak yüklerini taşımasını istedi. O, hiç tereddüt etmeden yükleri sırtına aldı ve adamla birlikte yürümeye başladı. Onu bu halde görenler “Bu validir.” dediklerinde adam, “Seni tanımıyordum.” diyerek özür diledi. Fakat Selmân (r.a.) ona “Hayır, bunları evine kadar götüreceğim.” buyurarak yoluna devam etti.”

***

Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin müellifi olduğu “Hilyetü’l Evliyâ” isimli eserden nakille:

“Süfyân-ı Sevrî (r.a.) şöyle anlatıyor:

Bir gün Câfer-i Sâdık (r.a.) Hazretleri’nin huzuruna girmiştim. Üzerine kıymetli bit cübbe vardı. Şaşırmış bir halde kendisine baktığımı görünce:

– Yâ Sevrî! Ne oldu? Niçin bana öyle bakıyorsun? Üzerimde gördüğün bir şeye mi şaşırdın, dedi.
– Ey Rasûlullah’ın evlâdı! Şu giydiğiniz ne sizin, ne de babalarınızın giydiği elbisedendir, deyince,
– Yâ Sevrî, ceddim Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) zamanı fakirlik ve mahrumiyet zamanı idi. Onlar da fakirlik ve yoksulluğa münasip olarak yaşıyorlardı. Şimdi ise izzetin her şeyden evvel geldiği vakittir, dedi ve cübbesinin kolunu sıyırdı. Cübbesinin altında beyaz yünden bir cübbe gördüm ki kolunun biri diğerinden, eteğinin bir tarafı diğer tarafından kısa idi.

– Yâ Sevrî! Bunu Allah için, bunu da sizin için giydik. Allah için giydiğimizi gizledik, sizin için giydiğimizi gösterdik, buyurdular.”

Kaynak:
– Silsiletü’z-Zeheb Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye – Fazilet Neşriyat, 2014